Musul ve içimizdeki dış sesler…

17.10.2016


Anadolu 19. yüzyıldan bu yana milletin iki zıt akımının çatışma alanı.

İlk bakışta Alevilik ve Sünnilik gibi mezhep ayrışması öne çıkarılsa da, bu topraklarda aslında Osmanlıyı bölen milliyetçilik akımlarına dur diyemeyen pozitivist özgürlükçüler ile doğrusuyla yanlışıyla karışık mütedeyyinlerin amansız savaşı sürüyor. Bir de bunların ortasında para ve gücü devşiren, aynı zamanda Cumhuriyetin kuruluşunda sermayeyi de oluşturan uluslararası bağlantıları derin Levantenler. Namı diğer Beyaz Türkler.

Ülkenin geleceği ile ilgili farklı teorilere sahip bu iki kutbun bugünkü siyasi uzantıları belli.

Halk çoğunluğuna sahip mütedeyyinler ile silah, para ve iktidar gücünü arkasına alan pozitivistlerin dokununca insanı yakan bazı kutsalları var ki kavgalar da bunların etrafında şekilleniyor.

Pozitivistleri ve mütedeyyinleri taşıyan ayrı raylardaki kompartımanlarda bir tekdüzelik olduğu da sanılmasın. Sağ ve Sol(!) olarak anılan her iki trenin yolcuları arasında da derin fikir ayrılıkları ve bitmez kavgalar mevcut.

Ezan ve Atatürk’ü koruma kültleri etrafında kümelenmiş derin ayrılık imgeleri söz konusu. Tek ortak nokta ise Bayrak!. Bayrağın birleştiriciliğini 15 Temmuz sonrasında gördük. Ancak bu ateş, bir saman alevinden öteye geçmedi.

Kurucu iradeyi, sermayeyi, bürokrasiyi ve de Sol’u temsil eden tren kısa sürede makas değiştirip yeniden eski yoluna girdi. Aslında tam da bazı ağırlıkları bırakma fırsatı yakalanmışken eski kodlara geri dönmek, ülke için bir kayıp oldu.

Tevfik Fikret her şeyiyle desteklediği “İttihat Terakkî”cilerin iktidara geldikten sonra yaptıklarına, Han-ı Yağma şiiriyle şöyle seslenmişti…

…………

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir…

 

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

…………..

Bugünün “İttihat Terakkî” taraftarlarının kutsalları arasında “Lozan” da mevcut. Lozan’ın en önemli ikinci adamı Dr. Rıza Nur’un kimi kutsallara yönelik çıkışları ayrı bir mevzu…

Ancak Lozan’ın tartışmalı iki konusundan biri olan Musul ve Kerkük, halen oluk oluk kanayan bir yara. Hakim güçler yarayı kapatmak şöyle dursun nasıl daha da derinleştirilir derdinde.

“Yurtta sulh cihanda sulh” sloganının ardındaki günümüz İttihat Terakkî taraftarları ise Mustafa Kemal’in Hatay mücadelesine bakmaksızın Güneydoğu’muzdaki olan bitene maalesef yeterince kayıtlı değiller…

Bu cephede, tamamen batı ile özellikle de İngiliz ve Amerikan siyasetiyle ters düşmeden, onların güdümünde hareket edilirse ve bölgede hiçbir varlık gösterilmezse, ülkede huzur ve mutluluk olacağına inanan bir kesim var. Bunların asıl hedefleri Cumhuriyetin kuruluşunda içerde ve dışarda gerçekleşmiş paylaşım dengelerinin bozulmaması.

Diğer taraftaki mütedeyyinler; 20. yy’da kapanmamış defterleri açıp, yeni enerji kaynaklarını da sömürecek kalıcı paylaşımlara hazırlanan emperyalist Batı’ya karşı daha şahin bir politik duruş sergiliyorlar. Aynı zamanda içerde de sermaye temerküzünü yeniden şekillendirmenin yollarını arıyorlar.

Bugün meselenin bir ucunda Musul ve Kerkük, kaya gazı rezervleri ve enerji lojistiği bir ucunda yeniden yapılandırılacak iki ülkedeki ihalelerin hangi odaklara aktarılacağı gibi konular var. Hakim güçlerin ajandasında başka konuların bulunması da muhtemel. Bölgenin toprak bölüşümünü ve hangi uyduların bölgeye nasıl yerleştirileceğini mutlaka planlamış olmalılar…

Dış siyasetimiz ise; dünyanın bir ucundan gelip bölge menfaatlerinin aslan payına konanlara eyvallah demeli mi dememeli mi noktasında sıkışmış durumda! İçeride ise yabancıların Türkiye’de ki güçlü sermaye gruplarını temsil eden partnerleri ile yerli ve milli unsurlar arasındaki rekabet de kıyasıya sürüyor.

Zamanında birileri temelleri öylesine bilinçli atmış ki bu gün sırtında İttihat Terakkî küfesi taşıyanlar için aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumu söz konusu. Her durumda Lozan’ı savunmaktan vazgeçemiyorlar. Aksi taktirde “Zamanında Musul’a müdahil olmamış terketmişsiniz! Şimdi mi aklınız başınıza geldi!” diyecek olanlara cevap veremeyecekler. Ardından diğer bir çok tezleri de sallantıya girecek…

Ancak devran dönüyor.

Elin oğlu gözümüzün içine bakarak bölgeyi biçimlendiriyor.

Müttefiklerin gizli ortağı İsrail hiç ortalıkta görünmüyor! İran ise müttefiklerin en büyük destekçisi. Zira Irak kendilerine Sünnileri zayıflatma hedefi çerçevesinde altın tepside sunulmuş durumda.

Rusya ise Esad ile yaptığı; sonsuza kadar sürecek Akdeniz üssü anlaşmasıyla alacağının önemli bir kısmını aldı ve sıcak sularda kendine bir meşruiyet zemini oluşturdu…

Türkiye ye gelince, o bir çıban başı! Cezası ise karın tokluğuna bataklığın canavarlarıyla baş başa bırakılmak…

Tüm bunlar olurken dışımızdakilere değil de içimizdeki dış seslere yanmamak elde değil.

Görelim bakalım yarın neler yaşayacağız…

One comment

  1. Sayın Arslan; Bahsi geçen makaleniz büyük bir tutarlılıkla ve isabetli ön görülerinizle fikir dünyamıza ışık tuttu, çok teşekkür ederiz. İnsanların farklı dünya görüş ve farklı fikirlere sahip olmaları normal görülebilir ama asıl önemli olan neslini bırakacağı yerleri, neslini yok etmeye çalışanlara bugünden bırakmalarına anlam vermek akıl ve izan sınırlarını aşan bir durum. Allah akıl fikir versin diyeceğim ama zaten bunların aklı var ama düşünmüyorlar ve izanda etmiyorlar.
    Saygılar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir