Rab – Melik – İlah

15.05.2002


Bu yazı Allah (CC)’ı tasavvur etme gayreti içerisinde olan insanın soyut ve somut değerler arasında bocalayan zihinsel tahayyüllerine bir bakış açısı getirmek maksadıyla kaleme alınmıştır.

Rab (rabb)= Sahib, malik, seyyid (efendi)

————— = Besleyen, yetiştiren, terbiye eden (mürebbi – mürebbiye)

————— = Tüm varlıkları vareden, her tür’ün niteliklerini belirleyen ve onlara -varlıklarını idame ettirici, türünün davranışlarını belirleyici- bilgiyi öğreten anlamında Allah (CC)’ın bir ismi ve sıfatı. (Kur’an da 846 kez zikredilir.)

————— = Cahiliye devrinde putlara da rabb denirdi.

————— = rabb-ül mal, tamlamasıyla mal sahibi, sermaye sahibi

————— = rabb-üd dar, tamlamasıyla ev sahibi

————— = rabb, üvey baba – rabbe, üvey ana

Melik——– = Hakim-i mutlak (Emrinden dışarı çıkılmayan), Malik, mutasarrıf (tasarruf eden), kral, padişah, hükümdar, sultan, memleket sahibi.

————— = Allah (CC)’ın isimlerinden. Geçtiği dört ayette de; bütün alemlerin yönetim ve egemenliğini elinde bulunduran anlamındadır.

————— = Ayrıca Kur’an’da 8’i çoğul, 2’si tekil olmak üzere 10 ayette de kral ve hükümdar anlamında insanlar için kullanılmıştır.

İlah———- = Kendine ibadet edilen, tapınılan

————— = herşeyden çok sevilen, korkulan, tâzim ve tesbih edilen (saygı gösterilen ve anılan)

————— = İlah, erkek tanrı. İlahe, kadın tanrı.

————— = Çok beğenilen, önde giden, ünlü, çok tutulan kimseleri betimleyen bir ifade olarak da ilah sözcüğü kullanılmaktadır.

————— = İslam öncesi Arap toplumunda Allah sözcüğü, Tanrı’nın özel adı olarak kullanılırdı. Diğer tanrılar ve putlara ise ilah ya da ilahlar denirdi. Kur’an da Allah (CC)’dan başka tanrılara olan inanç ve yönelişi kesinlikle reddetmekle birlikte, onların Allah ve ilah söylemlerini sürdürdü. Buna göre Allah (CC) yüce ve tek olan tanrı’nın özel adıdır. İlah ise hem Allah (CC)’ı hemde diğer sözde tanrı ya da tanrıları dile getirir.

————— = Kur’an da ilah sözcüğü 110 kez tekil, iki kez ikil (ilaheyn = iki ilah), 34 kez de çoğul (alihe) olarak 146 kez geçmiştir. Bu ayetlerin çoğunda “Allah’dan başka ilah yoktur” veya “O’ndan başka ilah yoktur” denilir; bir bölüm ayette ise “Sizin ilahınız bir tek ilahtır”, “Bir tek ilahtan başka ilah yoktur”, “Musa’nın ilahı”, “İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı”, “O hem gökteki hem de yerdeki ilahtır.” denilerek ilah sözcüğü Allah yerine kullanılmıştır.

Allah——– = Tek tanrılı dinlerde insanlığın başlangıcı ile ortaya çıkan ve evrenin kurucusu, her şeyin yaratıcısı sayılan yüce, aşkın, tek varlık; Tanrı.

————— = Kendisinin dışındaki tüm varlıkların yaratıcısı, ilk nedeni ve yöneticisinin İslam dinindeki özel adı. Kur’anda en çok geçen sözcük olan Allah adı (2819 kez) sadece müslümanlarca kullanılan bir isim olmakla beraber, islam öncesindede bu ismin kullanıldığını Kur’an bize haber vermektedir. “…O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: “Onlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” derler…” (Zümer 3) Ancak isimdaş olarak o’nun bir benzerinin olmadığını bildiren Meryem suresinin 65. ayetine göre insanlar tarihin hiçbir döneminde uydurdukları ilah’larına Allah adını vermemişlerdir. (O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse O’na ibadet et ve bu ibadette sabırlı ol. İsimce hiç O’na benzeyen bir şey bilir misin?) Sonuç olarak Allah ismi, insanoğlunun ilah’ını ifade etmede kullandığı en aşkın ve kapsamlı isimdir.

Yukarıda RAB – MELİK – İLAH ve ALLAH isimlerinin karşılıklarını, sözlük ve ansiklopedik bilgilerden derleyerek toparlamaya çalıştık. Varmak istediğimiz nokta ise; bu kavramların insan’ın zihninde uyandırdığı karşılığın ne olduğunu anlamaya çalışmak üzerinedir.

Her kavram insanın zihninde bir tasavvur ile şekillenir. Kelimeler aslında bu tasavvurların şifreleridir. Zihin biçimselleştirdiği (ya da tasavvur ettiği) kavramları kabul etmede sıkıntı çekmez. Ancak biçimselleştirilemeyen kavramlar için durum farklıdır. Böyle bir durumda zihin için iki seçenek sözkonusudur. Kabul veya red… Eğer bu biçimselleştiremeyiş, kavramla ilgili bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor, ancak genel kabul görmüş ve ispatlanmış bir durum sözkonusu ise birey açısından yine fazla bir sorun yoktur. Kişi kendisi şahidi olmasa bile, yeni karşılaştığı bu kavramı kabul etmede zorlanmayacaktır. Ancak insanoğlunun kendi geliştirdiği yöntemler ve düşünce kalıplarıyla ispatlayamadığı kavramlar için durum farklıdır. Burada birey ya konuyu reddederek saçma addeder. Ya da kabul eder. İşte bu kabul İMAN’dır.

Batı dünyası bugün; Aristo ile başladığı söylenen düşüncenin biçimselleştirilmesi sürecinde birhayli mesafe almış, rönesans’la birlikte farklılaştırdığı sorgulama etiği ile de kendi sınırlarını zorlayarak düşünce boyutunda yakaladığı ivmeyi somut değerlere (hayatın içine) taşıyarak, “medeniyet” kavramının içini maddeci bir yaklaşımla alabildiğince doldurabilmiştir. Ancak başından beri biçimselleştirdiği şeyleri kabul biçimselleştirimediklerini de saçma kabul eden nedenselcilik ile menşei ilahi olan düşünce sistemi arasında derin bir farklılık hep göze çarpmıştır. Tanrı, ölümden sonraki hayat, melek, vahiy, kader gibi kavramlar, birtürlü somut değerlerle ifade edilip zihinlerde biçimselleştirilemediğinden bu kavramların tanımları, özellikle nedenselcilerle İslami düşünce kulvarı arasında hep bir çatışma konusu olmuştur.

Buradaki “çatışma konusu” ifadesi özellikle tercih edilmiş bir ifadedir.

Çünkü medeniyetler belli fikir düzlemleri üzerinde gelişirler. Hiçbir medeniyet tesadüfen ve bir anafikirden yoksun olarak varolmamıştır. Bugün üstün görünen batı medeniyeti dediğimiz birikim de insanı ilgilendiren temel değerleri saçma yargısıyla birkenara iterek yoluna devam etmemiş, tersine açıklama cihetine giderek sözkonusu kavramların sınırlarını çizmeye çalışmıştır. Sonuçta; Tanrı, ölümden sonraki hayat, melek, vahiy, kader gibi biçimselleştirilemeyen kavramlara saçma denmemiş, ancak onların somut olan yakın hayatla ilişkilerinin, belirlenen tanımlar dışındaki kısımları saçma olarak nitelenerek hayatla olan bağları kopartılmıştır.

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir