Taverna tadında Ramazan!

26.6.2017


Farkındayım, başlık rahatsız edici!..

Ne çare ki söylemek de gerekiyor. Kral çıplak!..

Eski Ramazanlara öykünen ve eğlenceleriyle onu canlı tutmaya çalışan bir kültürümüz var. Bu durumdan sektör oluşturmak isteyenler belki bir nebze anlaşılabilir.

Diğer tarafta ise iftar sofraları, teravih ve sahur çeşitlemeleri… Çoğu aynı eş dost yüzlerle tekrarlanan sûfi müzik eşliğinde zengin menülü iftarlar ve sahurlar. Mekanların hemen hepsinde sofra düzenleri ve ikramlar bile neredeyse benzer. Tavernalardan tek fark bardaklarda şıra dolu olması…

Ezan ile birliktede açlık durumundan tam doyum pozisyonuna hızlı bir geçiş hakim.

Ramazan birçok oruç tutan için, namazla taçlandırılmayan bir açlık deneyimine dönüşmüş durumda. Kimileri içinse ufak tefek bazı rahatsızlıkların bile böylesi soylu bir ibadetin önünde engel durumuna getirildiği dönem. İbadet maksadı hakgetire…

İletişim araçlarının durumuysa ayrı bir alem…

Ramazan sanki; etrafımızı saran kanıksanmış süslü sofralarla, sayısız mesaj paylaşımlarıyla, vakit dolsun diye oluşturulmuş çoğu içeriği boş iftar ve sahur TV programlarıyla özdeşleşmiş bir ay. Bir de sabitlenerek kurumsallaştırılmış Kadir gecesi… Takvimlerdeki o gecede, bin aylık ekstra boonus almak için atılan taklaların, gezilen camilerin, kılmış olmak için kılınan namazların, çekilen selfilerin din gününde ne tür faydası olacaktır bilinmez.

Ancak bir gerçek tüm çıplaklığıyla ortada…

O’da, içinde Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ay olan Ramazan ayını Kur’an’ın içeriğine ve anlamına nüfuz edemeden geçirdiğimizdir.

Ramazan ayındaki gündemlere ve basitçe yapılacak bir medya taramasının sonuçlarına şöyle ucundan dahi bakmak bunun kanıtıdır. İnsanın içini dışına çıkaracak hadiselerin, içinde Müslümanların yaşadığı varsayılan İslam coğrafyalarında vaka-ı âdiyeden sayılması, inancını biraz olsun ciddiye alan herkesin içini burkuyor.

………..

Vahyin indirilmeye başlandığı günü barındıran ve Rabbimizin “Kim rastlarsa o ayı oruçlu geçirsin!” buyurduğu Ramazan, insana hangi katma değeri sağlamalı sizce! Peki yine sizce bu olması beklenen katma değer Müslüman ümmetin yaşamına yansıyor mu?

Yansımıyor!..

Peki, yüzleri ekşiten, içleri karartan şu pür melalimizin sorumlusu kim o zaman…

Batı mı! Kâfir mi! Şeytan mı! ABD mi! İsrail mi! Masonlar mı! Cinler mi!

Kim bu kara bulut gibi ümmetin üstüne çökenler!

Utanmasak haşa bu Allah’ın takdiri deyip kendimizi temize çıkaracağız…

Aslında bu yapılmıyor da değil hani!..

Tıpkı; “Bak Musa! Onlar orada olduğu müddetçe biz asla oraya giremeyiz. Sen ve Rabbin gidin, savaşın. Biz burada oturuyoruz.”[1]diyen İsrailoğulları gibi.

Nitekim duahanlarımıza ve dualarımıza bakıldığında bu benzerliği görmemek elde değil…

Allah’tan her şeyi istiyoruz…

Elbette isteyeceğiz. Tutup başkasına mı köle olacağız. Elbette “iyyake nestain” in gereğini yapacağız da…

Peki, biz neyi yapmıyoruz!

Akla gelen ve gelmeyen tüm kötülerin hepsi aslında görevlerini yerine getiriyorken, görevini gereğince yapmayan kim!

……………..

Müslüman coğrafyalarda;

Haram aylar girince Müslümanlar arasında savaşlar, çatışmalar mı kesiliyor!

Allah’a ve Resulüne karşı savaş açmak olarak bildirilmiş olan faiz yasaklanmış ve Müslümanların hayatlarından çıkmış da haberimiz mi yok!

Ümmet başı sıkışınca veya ihtilafa düşünce, hemen ellerindeki Allah’ın kitabına mı sarılıyor!

Resulün su içme, tuvalet adabı, tırnağı, sakalı, ayak izi, hırkasından; siyasetine, uluslararası ilişkilerine, hukuk anlayışına, ekonomi yönetimine, ahlakına bakmaya sıra mı gelmiş!

Müslümanlar, Allah’ın insan onuruna yakıştırmadığı cariyeliği, köleliği yerin dibine mi sokmuş!

Allah kitabında rüştü şart koşmuşken, daha fiziki olgunluğunu tamamlamamış çocukları rızası dahi sorulmadan evlendirme geleneğini mi terk etmişiz!

Allah’ın; “bunlar hudutlarımdır, bunlara yaklaşmayın” dediği miras, evlilik, boşanma, ibadet vakitleri konularında açıkca belirlenmiş sınırlar mı korunmuş!

İnsan hayatını dokunulmaz mı kılmışız!

Dinde zorlamayı mı bırakmışız!

Kendinden menkul kurtarıcıların suratına mı tükürülmüş!

El altındaki değerler, malum düşmanlara sömürtülmekten vaz mı geçilmiş!

Müslümanlar, Kur’an’ı anlamaya mı çalışmış!

“Allah ne derse odur” mu demişiz!

“Allah’ın tek dini var O’da İslam” deyip diğerlerinin yalan, dolan ve kıskançlıklar zemininde oluşturulmuş dinler olduğunu mu haykırmışız!

Kısacası Kur’an evrenseldir diyebilmişmiyiz ki, hayat kitabı Kur’an ile özdeş olan Ramazan ayında da inananların hayatlarına bereketler yağsın…

 

[1] Bkz. Kur’an – Maide 5/24 : http://www.suleymaniyevakfimeali.com/Meal/Maide.htm#24

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir