Aykırı bir AB görüşü! (2)

30.11.2015


Bu yazıyı ilk kez 2002 yılında yazmıştım.

Avrupa Medeniyetiyle bütünleşme ideali, 2002 yılında da Türkiye gündemini olanca yoğunluğu ile meşgul etmişti. O dönemde de toplumun hemen her kesiminden öne çıkanlar, konuyla ilgili lehte görüşlerini en yüksek perdeden seslendiriyorlardı. Tek tük aleyhteki sesler ise AB’ye girildiğinde yaşanabilecek muhtemel sıkıntıları referans alarak konuya eleştirel yaklaşıyordu. Bugün de durum farklı değil. Hatta bir de Avrupa Bakanlığımız var…

Ancak ortaya dökülen hiçbir görüşün; Allah’ın, inancının gereklerini ciddiye alanlara tekliflerini içeren Kur’an’dan referanslı olmaması, kendini Müslüman sayan bir toplum için oldukça düşündürücü.

Hatta vahim!…

Avrupa Birliği’ne girmek ile ilgili bugüne kadar çıkartılan yasa ve gayretler önemli oranda İNSAN için, fıtrata uygun düzenlemeler içeriyor olsa da; amacın Avrupa’nın medeniyet trenine ne pahasına olursa olsun eklemlenme isteği olması ya da böyle bir görüntünün hakim olması, konunun sorgulanmasını gerektiriyor.

Kur’an’da AB ile ilgili doğrudan bir ayet elbette yok. Ancak ilişki biçimi, ilişkiye girilecek toplumlar ve tarafların gerekçeleri konusunda çok net tavsiyeler mevcut. Tabiidir ki Kur-an’ın bu tavsiyelerinin; Allah’a, her şeyin sahibi (RAB) ve yeryüzünün hakimi (MELİK) olarak da iman edenleri yakından ilgilendireceği açıktır.

Önce Maide Suresinin konu ile doğrudan ilgili olan ayetlerine şöyle bir bakalım;

50- Cahiliye hükümlerini mi arıyorlar? Kesin bilgi sahipleri için kimin hükmü Allah’ın hükmünden güzel olabilir?

51- Müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli bilmeyin. Onlar birbirlerinin velisidir. Sizden kim onları veli edinirse o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu yola getirmez.

52- Kalplerinde hastalık olanların, onların arasında koşuştuğunu görürsün; çepeçevre kuşatılmaktan korkuyoruz, derler. Bakarsın Allah hastalıklarını açığa çıkarır veya katından bir iş meydana getirir de içlerinde gizledikleri şeylerden dolayı pişman olurlar.

53-(O zaman) Müminler derler ki; bunlar mı, bizimle birlikte olduklarına dair Allaha yemin edip duranlar? Onların emekleri boşa gider ve hüsrana düşerler.

54- Müminler, sizden kim dininden dönerse Allah, çok geçmeden onların yerine sevdiği bir topluluk getirir; onlar da onu severler. İnananlara karşı saygılı, kâfirlere karşı başları dik olur. Allah yolunda cihad eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın ikramıdır, onu doğru tercihte bulunana verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir.

55- Sizin veliniz sadece Allah ve Elçisidir; bir de namazını kılan ve saygıyla zekatını veren müminlerdir.

56- Kim Allah’ı, Elçisini ve iman edenleri veli edinirse bilsin ki, zafer Allah’tan yana olanlarındır.

Yukarıdaki cümleler Allah’ın yoruma gerek bırakmayacak kadar açık ayetleridir.

Bu yazıyı okuyanların bazı mealleri ellerine aldıklarında kafalarının karışmaması için şu açıklamayı özellikle yapmak gerekiyor. Çünkü can alıcı nokta burası!

51-55 ve 56. ayetlerde geçen “VELΔ kelimesi birçok mealde “DOST” olarak çevrilmiş. Halbuki ayetin orjinaline bakıldığında görülür ki; 51. ayette iki kez velî’nin çoğulu olan “EVLİYA” kelimesi, 55. ayette tekil olarak VELÎ, 56. Ayette ise velî kökünden “YETEVELLA” kelimesi geçmektedir.

Türkçemizde VELÎ kelimesi de DOST kelimesi de kullanılmaktadır. Ancak anlam olarak iki kavram arasında derin fark söz konusudur. Dost kelimesi güvenilirlik, arkadaşlık, gibi sezgisel içerikli bir kavram iken VELÎ kelimesi duygusal yönü bulunmayan tamamen hukuki mahiyetli bir kavramdır. Çünkü velî, temsil ettiği kişi veya topluluk adına hukuki sonuçlar doğuracak kararlaları alır ve uygular. Diğer bir ifadeyle velî, kararlarını temsil ettiği kişi ve topluluğa onaylatmadan uygulamaya koyup onlar adına söz söyleme yetkisine sahip konumda olandır.

Dost kelimesinin arapça karşılığı sadiyk kavramıdır. Bu ve aynı kökten türemiş kelimeler Kur’an’da geçmektedir. Hal böyleyken Allah’ın tercih ettiği bir kavramı farklılaştıracak başka bir kavram ile tercüme ederek anlamaya çalışmak, anlatılmak istenileni örtbas edecektir.

Tekrar ayetlere dönecek olursak;

52. ayet’de mevcut durumlarından endişeli olan inançlı insanların, menfaat umuduyla onlara yönelmesindeki yanlışlığa vurgu yapılıyor. Bunlar ayette kalpleri hasta olanlar şeklinde betimleniyor.

53. ayet’de müslümanların da menfaatlerini korumaya yemin eden kitap ehli, münafık ve diğerlerinin iş bittikten sonraki tutumlarının sonucu gösteriliyor.

54. ayet’de böyle yapanlar “Dinlerinden dönmüş” olarak tarif edilip Allah’ın yeni bir topluluğu ihdas edeceği müjdesi inananlara bildiriliyor.

55. ayet’de kimlerin VELÎ kılınmasının doğru olacağı bildiriliyor.

56. ayet’de ise izlenmesi gereken metod ve kesin sonuç müjdeli bir şekilde inananlara açıklanıyor.

Yaratıcımızın yukarıdaki sözleri de, Avrupa Birliği ile ilgili hedeflenen amaçlar ve bu doğrultudaki ilerleyiş de ortada…

Keşke bu ayetleri; son birkaç yüzyılda parlatılarak Kur’an’da ki İslam’ın kurum ve kurallarına alternatifmiş gibi sunulan, materyalist batı değerler sistemine ne pahasına olursa olsun eklemlenmeyi hedeflemiş Müslümanlara hatırlatmak zorunda kalmasaydık!

Keşke Müslümanlar; ayrışan değil de birlikte hareket edebilen, tarihteki öznelliğini hatırlayıp, yaratıcıya ve insana saygılı bir İslam ümmetine dönüşebilseler…

Allah’ın ayetlerini, hayat ile ilgili ferasetli düşünme metodunun kaynağı olarak gören sorumluluk sahibi yöneticilerin; Avrupa Birliği ya da benzer konulardaki yaklaşımlarında yaratıcının ayetleri hakkında biraz olsun düşünmeleri gerekmez mi?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir