Bombaları patlattıranlar (!)

15.11.2015


Patlayan bombalar, patlatılan yürekler.

Irak, Pakistan, Afganistan, Suriye, Diyarbakır, Suruç, Ankara, Beyrut ve Paris…

Arada daha niceleri…

Bu bombaları kim neden patlatır, patlattırır!..

Böylesi olaylar basit bir adli vakıa hükmünde düşünülemez. Bombayı patlatacak olanı, gayret ve şans eseri yakalasanız da bu işin arka planındaki azmettiricileri yargılayabilecek bir hakim ve adliye maalesef yok.

Büyük fotoğrafı iyice düşünmedikçe suçluları da doğru yerde arama olasılığınız bulunmuyor…

Büyük menfaatler ve bu çember içinde dönen dolaplar, bu tür acıları besliyor. Eğer kaybedilecek olandan çok daha fazla bir kazanç öngörüsü yoksa böylesi bir kavga çemberine asla bulaşılmamalı…

Ancak bahçenizde sahip olduğunuz şeyler için birileri paylaşım teorileri oluşturup sizi kendi arazinizde çırak çıkarmaya çalışıyorsa bunlara da ses çıkarmamak olacak iş değil…

Ortadoğu işte böyle bir coğrafya!..

Bir zamanlar Avusturalya’dan kalkıp Çanakkale’de savaşan Anzak’lar savaş sonrasında “Neden oralara gittik ve öldük!” sorusunu kendi kendilerine mutlaka sormuşlardır. Fransızlar’a da “Suriye’de ne işiniz var!” sorusunu şimdiden sorduruyorlar…

Ortalama bir Avrupalı; halâ Afrika, Hindistan, Doğu ve Ortadoğu’da acımasızca sürdürülen sömürü projelerinin olduğunu iyi bilir. Oralara bir çivi dahi çakmadan sömürü çarklarını sürdürenlerin ülkelerinde yaşattıkları zenginliklerin kaynağını vatandaşlarına açık etmeleri beklenemez.

Sömürgeciler; sömürdüğü topraklarda ki azınlık yerli işbirlikçileri eliyle oluşturduğu kirli çarkları yok etmeyi, oralarda da refah toplumları oluşturmayı asla istemeyecektir.

IŞİD ya da namı diğer DAEŞ; artık Türkiye’yi de kapsayan, Ortadoğu’daki geleceğin enerji kaynaklarının (klasik ve yeni) sömürülmesi sürecini perdeleyen bir günah keçisi durumuna getirilmiştir…

Artık, kaynakların sömürülmesi ve İslam’ın önünün kesilmesi hedefi bir arada, sömürgeci hakim güçler tarafından el ele yürütülmektedir.

…………….

DAEŞ’in fikri yapısını oluşturan kaynakları Kur’an’î ve Fıtrî olmayan, sonradan oluşturulmuş paralel bir İslami yapıdır. Bugün DAEŞ’in eleştirilen tüm uygulamaları Sünni’lerin ve Şiîlerin İslam diye oluşturduğu geleneksel uygulamalardır. Oysa bozulmamış olarak önümüzde duran Kur’an, bu kabul edilemez uygulamaların tamamını ayaklar altına almıştır.

Öyleyse bu yamukluğun sebebi nedir?

Ulema olarak adlandırılan din alimlerinin sadece Tevbe suresi 5. Ayetinde yer alan “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” cümlesini, aynı ayetteki başlangıç cümlesi ve önceki ayet ile irtibatını kopararak anlamlandırıp; Müslümanların davranışlarını düzenleyen 124 ayeti geçersiz kılması[1], akla ziyan bir durumdur. Bu ayeti bir de utanmadan kılıç ayeti olarak tanımlayanlar, iyi niyetli Müslümanları dahi birer katil ve intihar eylemcisi haline dönüştürmüştür.

Bugün zulüm sadece; “Yahudi olmayanların öldürülmesi sevaptır!” diyen Yahudiler’den ve Mesih(!) bir an önce gelsin diye yeryüzünü kana bulamaktan çekinmeyen bir kısım Hıristiyanlar’dan kaynaklanmıyor…

Müslüman ulemasının ve siyasilerinin hep tribünlere oynaması; ümmeti geleneğin prangasından çekip alacak temel meseleleri ortaya koymak bir yana, gerçekleri delilleriyle ortaya koymaya çalışanları dışlayıp görmezden gelmesi daha az bir zulüm müdür!..

Maalesef gerçek bu…

 

 

[1] Bir çok İslam kaynakları, ayetin cımbızlanan bu kısmı ile 500’e yakın ayeti nesh edilmiş sayarak geçersiz kılmıştır. Böylece ortaya çıkarılan fetvaların nelere mâl olduğunun muhasebesini okuyucuya bırakıyoruz.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir