Eğitim ve İstihdam…

3.1.2016


Bugün ülkemizde bir genç eğer 4 yıllık Üniversiteyi kazanmışsa eğitimini 22 – 23 yaşlarında bitiriyor. Lise ve/veya Üniversite hazırlık sınıflarıda ilave edilirse mezuniyet 24 – 25 yaş seviyelerine ulaşıyor.

Bu çeyrek asırlık süreçte üretime neredeyse hiç katma değer yok…

Bilgi açısından bakıldığında ise lisans seviyesinde deneyimden yoksun teorik bilgiler, mezuniyet sonrasında çoğunlukla birşey ifade etmiyor. Çünkü üretim ile meşgul olan işletmeler nezdinde, üretim süreçlerine tecrübesi ile katma değer sağlayacak bilgi sahipleri prim yapıyor.

Tıp eğitimi bir yana, diğer alanların hemen tamamı bu deneyimleme konusunda başarılı değil. Basit ve göstermelik stajlar bu deneyimi sağlamak için yetersiz…

Öte yandan özellikle genç nüfusa sahip ülkeler, gelişen teknolojiyi üretememe ve küresel rekebetin de tetiklemesiyle artan işsizlik sorunuyla karşı karşıyalar.

Sosyal destekleri oluşturacak birikime ve zenginliğe sahip olmayan ülkeler için insan kıymetlerini bir işe yerleştirememek önemli bir toplumsal sorun.

………….

Çalışma ekonomisi kuralları, öğrencileri ve kendisine bir iş sunulduğu halde onu beğenmeyip çalışmayı rededenleri işsiz saymıyor…

Buradan öğrenciliğin uzamasının işsizlik rakkamları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu ve kamunun bundan o kadar da rahatsız olmadığı düşünülebilir.

Ancak, deneyimden yoksun diplomalı kitlenin ileride normalden daha büyük bir sosyal problem oluşturacağı da ortada…

Böyleyken gençlerin eğitimlerini sadece kara tahta ve kitaplarla karşılamak nereye kadar sürdürülebilir?

Devlet yapılanmasının bu konuya acilen eğilmesi ve çözüm üretmesi beklenmektedir. Birtakım temel sorunlara derinlikli neşter atma gücü ve birikimine sahip hükümetlerin bu konu üzerinde de somut gelişmeler kaydetmesi zorunludur…

………….

İşletmeler cephesinden, “Üniversitelerden işe yarar öğrenci mezun edilmediği” yönündeki şikayetler hep duyulur.

Yukarıda eğitim sürecinde öğrencinin deneyimlenmesi konusunda “Tıp eğitimi hariç” ifadesini kullanmıştık. Altı yıllık tıp eğitimi neredeyse en başından itibaren hastane ortamında geçer. Tıp Fakültesinin bu aurası öğrenciye ilk andan itibaren önemli bir görgü ve kazanım sağlar. Dördüncü sınıftan itibaren ise teorik bilgiler, somut vakalar ile ilgili deneyimlerle yavaş yavaş gerçeğe dönüşür…

Diğer disiplinler ise bu kadar şanslı sayılmaz. Üniversite ortamları mezuniyet sonrası öğrencinin muhtemel çalışma ortamının aurasını kesinlikle yansıtmaz. Tecrübe edilecek konular ise ancak işletmelerin deneyimsiz yeni mezunlara sunacağı olanaklar ile sınırlıdır. O da, eğer şanslıysanız ve ayrıcalıklarınız nispetinde mezuniyetin ardından birkaç yılı daha gerektirir.

Oysa devlet istihdam ve eğitim politikalarında bazı düzenlemeler yaparak bu sosyal probleme neşter atabilir.

Örneğin, iki yıllık okulların üç yıla, dört yıllık okulların da altı yıla çıkarılması ve birinci yıldan sonra ders programlarının ücretli staj programları ile birlikte ayarlanması gerçekleştirilebilir. Bu artık zorunlu hale gelmiştir.

Halen Kredi Yurtlar Kurumu aracılığı ile öğrencilere zaten önemli bir kaynak aktarılmaktadır. Bu kaynak işletmelerden gelecek barem ücret katkısı ile birleştirilebilir. Böylelikle öğrenciler üniversite öğrenimlerinin daha 2. yılından itibaren iş hayatına, üstelik bir gelir elde ederek dahil olacaklardır.

Bu yaklaşımın yararları üzerine uzun yazılar hatta tezler geliştirilebilir…

Sadece kamu nezdinde her açıdan birey olma ayrıcalığına 18 yaşında erişen bu öğrenci konumundaki kitlenin yapıcı enerjisini, üniversite kaldırımları ve cafelerin sandalyelerinden alıp üretime sevketmek dahi, arkasında durulmaya değer büyük bir iş ve sonuçtur.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir