Kültür inşası sürecinde Milli ve Yerlilik

Bu yazıda “Milli ve Yerli” kavramına/algısına biraz ters köşeden bakmak istiyorum. Siyaseten gündemimizde olan kavramın içinin ne kadar dolu olduğu, düşünce ufkumuz ya da kavramsallık açısından toplumu veya savunucularını ne kadar ileriye taşıyabileceği üzerinde biraz düşünmek gerekiyor!.. 

Soruyu şöyle soralım. Aslında kendi zihnimin de içinde olduğu milli ve yerli söylemi, ideal / zirve bir düşünce midir? Yoksa belli bir geçiş döneminde toplumu motive edecek araçsal bir belagat (retorik) mıdır?

Şahsen yerli ve milli kavramının zirve bir düşünce ufkunu temsil ettiğine inanmıyorum. Bu düşüncemin temeli, Hucurat suresinin 13. ayetine dayanır. Yaratıcımız bu ayette insanların renk, dil, kavim konusundaki farklılıklarından bahseder ve bunların tanışmak kaynaşmak için bir vesile olduğunun altını çizer. Oysa yaşadığımız dünyada bu kavramlar; bir tanışmak, kaynaşmak vesilesi değil, bilakis üstünlük ve ayrışma malzemesi olarak kullanılmaktadır. Çok öncesinde de bu düşünceye sahip biri olarak 2018 yılında kurduğum blogumdaki (www.hasanmustafaarslan.com) mottoyu “Sınırları olmayan iyi bir dünya için…” şeklinde belirlemiştim.

Bu başlığın zirve bir düşünceyi idealize etiğine inanıyorum. İlk bakışta ütopik gibi dursa da; insanların tartıştığı veya hangi iş olursa olsun yaptığı işler, günün sonunda 8 milyar insana deyip değmeyeceği üzerinden değerlendirilmelidir. Böylelikle her iş ilkeler çerçevesinde daha bir boyut kazanacak ve bir ideal uğruna yapılan en küçük işler dahi daha anlamlı hale gelecektir. 

Bu çözümlemeye; özde yaşadığımız dünyanın baskıcı, emperyalist, sömüren ve daima ben diyerek üstünlüğünü karşı tarafa hükmetme yönünde kullanan her türlü akıma karşı, etkisiz naif bir duruş eleştirisi getirilebilir.

Yaşamın şu kesitinde yaklaşımın ütopik olduğu tartışma götürmese de, kültür düzleminden bakıldığında, baskın kültürlerin yerine kendi kültürünü koyma idealizminin de aslında rakibi ile aynı kaynaktan beslendiğini bilerek bir çatışma alanına girildiğinin fark edilmesi gerekir.

Batı medeniyetinin; biz sizin abiniziz (bizim medeniyetimiz sizin medeniyetinizi döver) yaklaşımının etkinliği de -her ne kadar yöntemi ve araçları tartışılsada- aslında hedef kitlesine insanlığı koymasından kaynaklanıyor olmalı.

Bizlerse bu baskın medeniyete karşı mücadele ederken, din üzerinden hareket etmeyi ve Allah’ı arkamıza alarak hareket etmeyi keşfettik. Ancak zaman içinde beğenmediğimiz o medeniyetin kurucularının nesnelleştirdikleri ilahlarından destek aldıklarını unuttuk. Ve bizler de onların takip ettiği yolu izleyerek inanç dünyamızda oluşmuş benzer unsurları araçsallaştırıp rakip bir medeniyet inşasına kalkıştık. Bu tercihi gönüllü olarak yaptık ve halen de sürdürüyoruz. Ancak şu konuda cesurca tespitler yapmalıyız. Kültürümüze ve medeniyetimize dönük elimizdeki argümanların ne kadarı, hakikaten Allah’ın vaaz ettiği ve bize önerdiği inanç sistemi ile örtüşüyor? Bu konuda açmazlarımız olduğu açık. Her biri derinlikli ayrı bir tartışma konusu olacak çok sayıda örnek ya da karşılaştırma bu konuda yapılabilir… 

Tekrar milli ve yerli konusuna dönecek olursak, bu kavramların siyasal alanda bir karşılığı Elbette vardır ve olacaktır da. Ancak; sanat boyutunda, kültür boyutunda bizlerin hedefi, insan ve insanlık olmalıdır. Çok daha yüksek değer ve ilkeleri, insanların her birisine değecek unsurların üretimi için gerçekleştirmeyi hedefleyebilmeliyiz.

Unutmayalım ki çok küçük, basit bir tohumunda dev bir elma ağacı ya da başka bir bitki olma kabiliyeti vardır. Kainat da ilk yaratılışında; şu anda bizim bildiğimiz ve daha sayısız bilemeyeceğimiz şeylerin bilgisine sahip olarak kuruldu. O yüzden özellikle medeniyet derdi olan Mü’min bir kişinin, Gelecekten ve olabilecek türlü gelişmelerden korkması ve bunlara karşı durması anlamsız ve hatta saçmadır. Olması gereken, bu gelişime ve dönüşümlere karşı nasıl tavır alınabileceği yönündeki duruşu belirlemektir…

Sanatçıların önder kişiler olarak; bu duruşun belirlenmesinde, her türlü gelişimin yeniliğin insanlık üzerindeki kullanımı ve etkileri ile ilgili, değer üreten derinlikli bir düşünce kültünün oluşmasında, yönlendirici rolü vardır ve her bir sanatçı bunu dert edinip üstlenebilecek kabiliyet ve donanıma sahip olmalıdır…

Hasan Mustafa Arslan – 2023

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir