Neye niyet, neye hizmet!

10.10.2016


15 Temmuz’dan sonra ortaya saçılan videolarından birinde Fethullah Gülen kendisine karşı çıkan Müslümanlar için “ahmaklar” tabirini kullanıyor.

Bu kişiyi anlamak ve tahlil etmek için bu tanımlamayı deşmek gerekiyor.

Darbe kalkışmasıyla Türkiye’yi bir gecede allak bullak eden o organizasyonun liderinin bir amacı olmalı ki kendisine karşı çıkanları böylesi bir ifadeyle tanımlamaya gerekçesi olabilsin.

“Allah’ın, içinizden inanan ve iyi iş yapanlara sözü vardır; öncekilere verdiği gibi o yeri de kesinlikle onlara verecek, razı olduğu dini onlar için kökleştirecek ….” (Nur 24/55)

Kendisini, Allah’ın ayetinin bu kısmındaki vaadinin muhatabı gören bir hareket, herhangi bir Müslümanın İslamın dünyada hakim olmasına karşı çıkmasını ahmaklık olarak nitelemektedir.

Yükseliş

Şunu çok iyi biliyoruz ki güç, toplulukları peşinden sürükler. Atomize olmuş benzer kitlelerin her birine, bir şekilde değme kabiliyeti oluşmuş bir yapının benzer yapılardan mukayeseli üstünlüğü kabul edilir. Böyle bir durumda aynı hedefe ilerleyen atomize olmuş gruplar arasında kimi farklar olsa bile ana hedef bu farkları tolore eder.

Asıl olanın büyük hedef olmasından dolayı, öne çıkan grup, aynı hedefe koşan diğer grupların temsil yetkisini zımni olarak üstlenmiş olur.

Büyük hedef “İslamın yeryüzünde hakimiyeti” olunca, ayet ile de sabit olan bu hedefin etrafında birleşmeyenlerin “ahmak” olarak nitelenmesinin bir mantığı oluşmaktadır.

Aynı gelenek, usûl ve kaidelerden beslenmenin oluşturduğu güven

Fethullah Gülen’in derin bir sabırla onlarca yıldır inşa ettiği eğitim merkezli yapılanma, meyvelerini verip devletin birimleri içinde kendine bir yol buldukça atomize olmuş kitleler nezdinde önceleri bir meşruiyet ardından da bir liderlik vasfı oluşturmaya başladı. Türkiye’de Kemalist yapının, Dünyada ise katı Laisizm ve benzeri unsurların baskıladığı kitle, inancını yaşamak için bir çıkış yolu ararken ortaya çıkan bu yapıyı, sorgulama ihtiyacı dahi duymadı.

Dünyada ortaya çıkmış ancak marjinalleş(tiril)miş birçok hareketin yanında “hizmet hareketi” mutedil hatta suya sabuna dokunmayan söylem ve yaklaşımlarla kısa sürede yol kat edebildi.

Alnı secde edenlerin başını çektiği oluşumun eğitim üzerinden tüm dünyada varlık oluşturabilmesi göz kamaştırıyordu. Dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların gözünde Türkleri İslam ile özdeşleştiren 600 yıllık Osmanlı gerçeğinin motivasyonu ve çeşitli yardım organizasyonları ile hareketin popülaritesi sürekli gelişmeye devam etti.

Kendinden menkul fırsatlar tarafından önü sürekli açılan bir yapının, 170 ülkede derin yapılanması hafife alınacak bir durum olamaz. Bu ülkelerin çoğunda devlet protokolüne yakın şekilde karşılanan hareketin popülaritesinin menşeini ele almak çeşitli bilgi ve belgeler üzerinden yapılabilir.

bozuk itikat

Bizi ilgilendiren konu, Müslümanların hedefi olması gereken Cihat itikadını anlamak ve Nur 24/55. Ayette geçen vaadin anlaşılmasındaki sakatlıkları ortaya koymak olacaktır.

Allah’ın dini ile bugün kendini Müslüman sayan topluluklar arasında ciddi sıkıntıların olduğu ortadadır. Allah (cc) şöyle buyuruyor.

“Kendilerine kitap verilenler, kendilerine o beyyine (elçi) gelinceye kadar bölünüp parçalanmaz” (Beyyine 98/4)

Kendi doğruları üzerinde yaşayan kimi Müslüman topluluklara Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında, ayetlere bile karşı çıkılmasının altında yatan sebep bu gerçeklik olmalı. Dinler tarihi hemen tüm kitap ehlinin bu noktada ayaklarının kaymasına dair birçok örneklerle doludur.

Müslümanlarında, İslam dininin yayılmasından, coğrafi hakimiyeti genişletmeyi anlaması, önemli bir sorunun temelini oluşturmaktadır. Bu maksatla savaşmayı cihad olarak tanımlamışlar ve birçok Müslüman grup genellikle kendi İslam anlayışlarının daha geniş coğrafyalarda temsil edilmesinin mücadelesini vermişlerdir. Tarih boyunca, Kur’an gerçeklerine tamamen aykırı olarak ayakta tutulan cariyelik, savaş esirleri ve kölelik hukuku, ganimet paylaşımı gibi konular cihad olgusunun yanında kimi zaman savaşın gerekçesini ve dinamizmini sağlamıştır.

Bu olgu Müslümanların savaştığı taraflarca ve farklı din mensuplarının kendi aralarındaki savaşlarda da  farklı değildir. Dolayısıyla dünya üzerinde yaşanan birçok savaş temelde menfaat olgusuna dayanmasına rağmen, bir anda inançların çatışmasına dönüşmektedir. Çünkü tüm savaşlarda ölmek ve öldürmek kaçınılmazdır. Bu durumda motivasyonu sağlayacak yegane unsur din olmaktadır.

Bedir savaşı bu konuda iyi bir örnek teşkil eder. Allah (cc) küfrün kökünü kazımayı murad ediyordu. Ancak Müslümanlar tercihini zayıf ve ganimet kaynağı olan kervana yönlendirmişti.

Allah, o iki topluluktan birinin sizin olacağına söz vermişti. Siz, güçsüz olanına hevesleniyordunuz. Allah ise verdiği sözler sebebiyle gerçeği ortaya çıkarmak ve o (Mekkeli) kafirlerin arkasını kesmek istiyordu. (Enfal 8/7)

Yine Bedir’de Müslümanlar için “dinleri bunları aldatmış” diyen Mekkeli Müşriklerde Allah’tan zafer istiyordu. Ayet, arkasını dönen şeytanın da Allah’ın yardımını görür görmez “ben  Allah’tan korkarım” diyerek kaçtığını  haber veriyor.

Şeytan, işlerini kendilerine güzel göstererek dedi ki “Bugün bu insanlardan sizi yenecek yoktur; ben de yakınınızdayım.” İki birlik birbirini görünce geri çekildi ve dedi ki “Benim sizinle bir ilgim yok. Ben sizin göremediğinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah’ın cezası pek ağırdır.” (Enfal 8/48)

15 Temmuz’da darbe yapanlar da, kendisine darbe yapılanlar da Allah’tan zafer duası yaptılar. Ancak darbe teşebbüsünde bulunanların, Kur’an ile irtibatları o kadar zayıftı ki Allah’ın şirk saydığı evliya (veliler) dan yardım isteme (istimbat) noktasında yıllardır uyarılmalarına rağmen fikirlerinde hiç bir değişiklik yapmadılar. Hatta bu konuda bir adım daha ileri giderek yine Kur’an’da hiçbir kaynağı olmamasına rağmen geleneğin meşrulaştırdığı Mehdîlik müessesesini kullandılar. Kendi jargonlarına göre Kainat İmamlığı olarak isimlendirilen bu kurum, cemaatin etrafında insan biriktirmek için yıllarca kullanıldı. Gelenekte Gavs, Kutb, Aktab, kırklar, yediler, üçler olarak bilinen kavramların alt yapısında tamamen şirk unsurları olmasına rağmen Kur’an’ın açık uyarılarının bu konuda yetersiz olması hayret vericidir.

Allah bu durum için şöyle buyurur.

Hiçbir şeyi yaratamayan ama kendileri yaratılmış olanları mı ortak sayıyorlar? / Bunlar, ne onlara ne de kendilerine yardım edebilirler. / Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Çağırsanız da sessiz kalsanız da sizin için birdir. / Allah ile aranıza koyup çağrıda bulunduklarınız sizin gibi kullardır. Dedikleriniz içinize yatıyorsa onlara seslenin de size cevap versinler. / Ayakları mı var ki yürüsünler; elleri mi var ki tutsunlar; gözleri mi var ki görsünler; kulakları mı var ki dinlesinler. De ki “Çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun; hiç göz açtırmayın.” / Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder. / Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız; size yardım etmek şöyle dursun, kendilerine bile yardım edemezler. / Onları doğru yola çağırsan seni dinlemezler. Sana baktıklarını görürsün, oysa onlar göremezler. (Araf 7/191-198)

Müslümanların her şeyden çok inandıklarını söylediği Kur’an’da bu kadar açık bir ayet varken hala ölmüş kişilerden yarım talep ediliyor olması nasıl bir bireysel ruh hali ve nasıl bir grup psikolojisidir!

Etrafında çok sayıda insan biriktirerek yaşayan ve veli sayılan kullara, Evliyanın ölmediği hatta fizik alemindekinden daha fazla yardım edildiği empoze edilen İslami akımlara Allah yardım eder mi!

Bu soruyu söz konusu grupların içinde yer alanlar “Elbette!” şeklinde cevaplarlar. Üstelik ellerindeki mevki, güç vd çeşitli avantajları Allah’ın ikramı olarak değerlendirip liderlerine ve mensubu bulundukları havuza daha sıkı bir iman ile sarılırlar.

ÇÖKÜŞ

Allah (cc) ise bu konuda şöyle buyurmaktadır.

Kendilerine yüklenen görevleri unuttukları zaman önlerine bütün kapıları açarız. Verilen nimetlerle şımardıkları sırada da kıskıvrak yakalarız. Hep birden umutsuzluğa düşerler. (Enam 6/44)

15 Ağustos’u gerçekleştirenler, öncesinde birçok kalkışmadaki başarısızlığı “Allah’ın sevgi tokadı” olarak yorumlayarak geçiştirdiler. Ancak Fethullah Gülen ve beraberindekiler son kalkışmada kendi açılarından tevili imkansız bir başarısızlıkla yüz yüze geldiler. Bu durumu her ne kadar tevil etmeye çalışsalar da yukarıdaki ayetin mesajını göz ardı etmek mümkün olamaz.

Üstelik dahası da var…

Tetikledikleri ve içinde oldukları tüm kalkışmaları arkadan desteklediği ayan beyan belli olan dış güçleri de ifşa ettiler.

Sadece kendi hegamonyasını gerçekleştirme peşinde olan dış güçlere dayanıp onlarla hareket eden bir yapının milli ve İslami bir çizgisinin olabileceğini düşünmek en hafif tabirle saflık olacaktır.

Tam da bu durum için Allah (cc) şöyle buyurur;

Ey inanıp güvenenler (müminler)! Yahudileri ve Hristiyanları veliler (yakın dostlar) edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir (yakın dostlarıdır). Sizden kim onları veli(yakın dost) edinirse o da onlardandır. Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez. (Maide 5/51)

Kalplerinde hastalık olanların, “Bize bir oyun oynanmasından endişe ediyoruz” diyerek Yahudi ve Hıristiyanların arasında koşuştuğunu görürsün. Belki Allah, hastalıklarını açığa çıkarır veya kendi  katından bir iş yapar da içlerinde sakladıkları şeyden pişmanlık duyarlar. (Maide 5/52)

(O zaman) Müminler derler ki “Bizimle birlikte olduklarına dair Allah’a yemin edenler bunlar mı?” Bütün yaptıkları boşa çıkmış ve hüsrana uğramış olurlar. (Maide 5/53)

Ey inanıp güvenenler! Sizden önce Kitap verilenlerden dininizi hafife alıp eğlenenleri ve diğer kafirleri veli (yakın dost) edinmeyin. İnanıp güveniyorsanız Allah’tan çekinin. (Maide 5/57)

Yukarıdaki ayetler son 30-40 yıldır Müslümanların ayağına dolanan yapının durumunu en açık şekilde tarif etmektedir. Zirvede bulundukları dönemlerde bu ayet grubu kendilerine hatırlatıldığında, Allah’ın (cc) bu açık sözlerine “o sizin yorumunuz” diyenlerin, günah galerileri 15 Temmuz’dan sonra ibretlik bir şekilde ifşa oldu.

Tevbe fırsatı

Bundan böyle ya akıllarını başlarına toplayıp dönüş yapacaklar ya da menfaat refleksiyle veya kibirle işlediklerinin arkasında durup daha da günaha batacaklar. Ancak şunu biliyoruz ki Allah’ın affı sınırsızdır. Bu sınırsızlık ile ilgili Allah (cc) bize çok uç bir örnek de veriyor;

Mümin erkeklerle mümin kadınları o çukurda yakıp da tevbe etmeyenlerin payına düşen Cehennem azabı ve yangın azabıdır. (Buruc 85/10)

Ancak tevbe’nin de sağlam ve açıktan olması gerekir.

Dönüş yapıp kendini düzelten ve gizlediklerini açıklayanlar başka. Onların tevbesini (dönüşünü) kabul ederim. Ben tevbeleri kabul ederim, ikramım boldur. (Bakara2/160)

Bu kadar yaşanmışlıktan ders alacak olanlara tevbe etme kapısı tabii dinleri halâ kendilerini aldatmaya devam etmiyorsa sonuna kadar açık. Dostları ve velileri de belli…

Sizin veliniz (en yakınınız) sadece Allah ve gönderdiğidir. Namazını tam kılan ve Allah’a boyun eğerek zekatını veren müminler de velilerinizdir (yakın dostlarınızdır). (Maide 5/55)

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir